20 Şubat 2014 Perşembe

BOLU

Bu yıl 14 Şubatta şöyle sevgilimle başbaşa sessiz sakin doğayla içiçe bir tatil hayal ettim. Tam da hayal ettiğim gibi bir kaçamak oldu;)

Bolu, işten çok fazla ayrı kalmak istemeyen ama iki gün de olsa kafa dağıtmaya, kendiyle, ailesiyle başbaşa kalmaya ihtiyaç duyanlar için biçilmiş kaftan. İstanbul'a yakın ama büyükşehir karmaşasından uzak, kendi halinde, sessiz, dingin...

Tam üç buçuk saat sürdü Bolu Mengen'deki Hindiba Pansiyon'a varmamız. İki gece için yer ayırtmıştık yaklaşık 10 gün önceden. 9 adet taş, 3 adet bungalov odası bulunan butik otel tadında pansiyonumuz o kadar sevimli ve huzurlu ki anlatılmaz yaşanır cinsten.

 
 

Biz bungalovda kaldık. İyi de bir tercih yaptığımızı gidince anladık. Malum şubat soğuğunda taş odaların bir miktar ısınma problemi olduğunu duyduk. Gerçi onlarda da soba yakılıyormuş. Onun da güzelliği ayrı tabi. Ama biz yukarıda gördüğünüz minik ve şirin bungalovumuzdan çok memnun kaldık.

Misafir yoğunluğuna göre sabah kahvaltısı ve akşam yemekleri açıkbüfe ya da masaya serpme şeklinde verilebiliyor. Ama yediğiniz birçok ürün doğal ve çok lezzetli.

Öyle aktivite maktivite aramayın hiç. Özellikle de bizim gibi şubatın ortasında gidiyorsanız. Yiyip içip uyuyacaksınız, bol bol yürüyüş, hamakta sallanmak ve gazete-kitap okumak da cabası... Daha ne olsun?.. Yazın ya da baharda giderseniz muhtemelen daha hareketli bir gün geçirebilirsiniz. Gece yağmur ya da kardan nasibinizi almazsanız orta alanda yakılan ateşbaşında sucuk ve şarap keyfi yapabilirsiniz. Şiddetle tavsiye edilir;) Sucukların tadı hala damağımda... Havanın yağışlı ya da soğuk olması durumunda bir alternatifiniz de içerde şömine başında birşeyler içip film seyretmek. Sinema odası çok güzel, kocaman perde, ses sistemi... vs. ama filminizi götürmenizi öneriyorum. O kısıtlı arşivden öyle bir film seçmişiz ki tam bir facia....

Sabah penceremizden güzel bir güne merhaba dedikten sonra kahvaltı ve gazete okuma keyfinin ardından yollara düştük. Hindiba Pansiyon yolundan devam ederek 1,5 saat sonra yedigöllere vardık. Bizden başka kimseler yoktu. Zaten Bolu-Yedigöller yolu kardan kapalı olduğu için herhalde kimse Mengen üzerinden dolaşıp bu cennete gelme zahmetine katlanamamıştı. İsabet olmuştu:) 2 saat gezdik dolaştık bekçi dışında kimseleri görmedik koskoca milli parkta.

 
Yedigöllerden çıkıp tekrar Hindiba'ya döndüğümüzde saat 16.00 olmuştu. Ve bu saatte otelde yapabileceğimiz en güzel şeyi yaptık. Mışıl mışıl uyuduk:) Taa ki akşam yemeği saati gelene kadar:)

İkinci gecemizde yağmur dolayısıyla içeride film seyretmeyi tercih ettik.

Ertesi gün kahvaltının ardından düştük yine yollara. Her güzel şey çabuk biter diye boşuna dememişler. Mengen üzerinde Bolu'ya ordan E5'ten devam edip Gölcük Tabiat Parkı'na ulaştık. Hani şu Abant'ın simgesi olan ama aslında Abnat'la ilgisi olmayan, durgun bir göl kenarında ahşap iki katlı bir ev fotoğrafıyla akıllara kazınan manzara. İşte orası Gölcük. Rüya gibi, masal gibi...

İsterseniz mangal yakabilir, pikniğinizi yapabilir ya da Gazella Restaurant'ta göl kenarında oturup çayınızı şarabınızı yudumlayıp bu masalsı güzelliğin tadını çıkarabilirsiniz.Gölün etrafında tam tur atabileceğiniz yürüyüş parkuru mevcut. Biz 1.2km.lik parkuru yürüyüp oksijeni olabildiğince ciğerlerimize depoladıktan sonra göl kenarında birşeyler içip maalesef bu manzaradan ayrıldık.

Ve her zamanki gibi tam 3 saat sonra İstanbul'un o karmaşık, gürültülü, yorgun trafiğinin kucağında bulduk kendimizi;)

Herşeye rağmen inanılmaz huzur dolu iki gün geçirdik. Tam anlamıyla 14 Şubata da yakışır oldu;) Siz de kendinize bir iyilik yapın ve bir geceliğine de olsa hayatın tüm stresinizi arkanızda bırakın.

Bir sonraki seyahatte görüşmek üzere...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder