27 Temmuz 2015 Pazartesi

TANZANYA SAFARİ

Çocukluğumdan beri en büyük hayalimdi Afrika... Gerçek oldu... Bence ölmeden önce görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.. Anlatılması zor, büyülü...

THY'nin direkt uçuşuyla hiç de zor değil Tanzanya Darüsselam'a gitmek. Ama havaalanında indiğinizde hiç alışık olmadığınız, öyle Avrupa, Amerika kültürleriyle pek de alakası olmayan, hatta yakınından bile geçmeyen bambaşka bir dünya karşılıyor sizi. Bu kısmı, daha sonra tekrar dönmek üzere şimdilik atlıyorum:)

Aylar öncesinden Darüsselam'a uçak biletimizi almıştık gidiş dönüş. Hatta millerimizi kullandığımız için yaklaşık 2700 TL'lik iki kişi gidiş dönüş biletimiz bize yalnızca 700 TL'ye geldi (yalnızca vergiler).Ancak onun dışında her şey belirsizdi. Yalnızca safari yapmak ve Zanzibar adasını gezmek istediğimizi biliyorduk. 

Darüsselam'dan aktarmayla, aylar öncesinden maille 3 günlük safari için anlaştığımız SUNNY SAFARIS'in bizi karşılayacağı KILIMANJARO'ya uçuyoruz. Günler hatta haftalar süren yazışmaların ardından pek çok safari firması arasından seçtik SUNNY SAFARIS'i. Diğerlerinin teklifleri hala bilgisyarımda mevcut. Merak edenlere yardımcı olabilirim. Az zamana çok şey sığdırmak istiyorduk. İyi referanslarını duyduğumuz, Tanzanya'da en çok safari aracına sahip ve en tanınmış tur şirketi Leopard Tour bize epey pahalı geldi. Tanzanya'da safari turizmi oldukça gelişmiş olduğundan internet üzerinden rahatlıkla bir sürü tur şirketi bulup, program yaptırıp fiyat alabilirsiniz. Parayı peşin aldıkları için acaba dolandırılmış olabilir miyiz endişemiz, ancak Kilimanjaro havaalanında elinde ismimiz yazılı kağıtla bizi bekleyen Sunny Safaris rehberini görünce geçti. Saat 08.50 'de tam planladığımız gibi Kilimanjaro Havaalanındaydık. Ve direkt Ngorongora'ya doğru yolu çıktık.

Yanılmıyorsam yaklaşık 3 saatlik bir yolculuk sonrası Ngorongoro Krateri'ne vardık. Ngorongoro Milli Parkı kapısından geçip kratere tepeden baktığımız yüksek bir noktadan başladık yolcululuğa ve bir fotoğraf molası verdik tam da bu noktada.




Böyle bir coğrafyada anlatıldığı gibi birçok hayvan türünün yaşayabileceğine ihtimal vermiyor insan böyle kuşbakışı görünce. Sapsarı, çorak, kurak...

Kraterin içine inip sevimli jipimizle toprak yollardan yavaş yavaş sürmeye başlayınca, birer ikişer çıkıyor karşımıza ilk defa bu kadar yakından gördüğümüz birsürü canlı..

Afrika'ya gidecekseniz yanınıza almanız gereken en önemli üç şey: 1.Sinek ilacı, 2. Dürbün, 3. Yüksek zoomlu fotoğraf makinası. Hayvanlar bazen jipin yanına kadar gelirken bazen çook uzaklarda olduğu için dürbüne mutlaka ihtiyacınız oluyor. Tabii eğer hiçbir görüntüyü kaçırmak istemezseniz. Gitmeden önce yaptığımız araştırmalarda en çok karşımıza çıkan sivrisinek uyarılarına rağmen, biz gezi boyunca çok rahatsız edici bir durumla karşılaşmadık.

2011 yılına kadar Tanzanya girişinde zorunlu olan sarı humma aşısı artık sadece isteğe bağlı vuruluyor. Yalnızca seyahate çıkmadan önce Karaköy'deki Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü Seyahat Sağlığı Merkezi'ne gitmenizde fayda var. Zira bugün zorunlu olmayan herhangi bir aşı yarın tekrar zorunlu hale gelebilir. Bir de bize 3 hafta boyunca kullanmamız gereken sıtma tabletleri verdiler. Her ihtimale karşı...



Günü Ngorongoro'da geçirdikten sonra hava kararmaya başladığında kraterin en yüksek noktalarına, kratere sis bulutunun içinden tepeden bakan otelimize doğru çıkmaya başladık. İnternetten araştıra araştıra özenle seçtiğim otelimizin ne kadar doğru bir tercih olduğunu gidince gördük. Aslında safari boyunca konakladığımız tüm oteller birbirinden güzeldi. Şiddetle tavsiye ediyorum. Ngorongoro Wildlife Lodge, kraterin tepesinde, kraterin tüm güzelliğini sergileyen balkonlu dubleks suitiyle karşıladı bizi:)

Bu arada tüm parklarda tüm otellerin elektrikleri, yanlış hatırlamıyorsam, gece 12den sonra kesiliyor. Sonrası mum ışığı:) parktaki doğal hayatı bozmamak, hayvanları ürkütmemek için.

2. gün kratere karşı açıkbüfe kahvaltımızı yaptıktan sonra Serengeti'ye doğru yola çıkıyoruz. Tur şirketleriyle anlaştığınızda rehberle de sizinle birlikte otellerde kalıyor, anlaştığınız saatte kapıda jipte sizi bekliyor. Öğlen yemekleri de tur şirketleri tarafından karşılanıyor kumanya şeklinde ve gerçekten lezzetli:)


Gezinin benim için belki de en can alıcı kısmı Ngorongoro ile Serengeti arası yolculukta saklı. Çünkü Serengeti'ye varmadan bir Masai Köyü ziyareti ayarlıyoruz. 100 $ karşılığında köye girip masaileri yakından tanıma fırsatı buluyoruz. Gerçekten anlatılması zor ve enteresan bir deneyim. Yüzyıllar öncesine yolculuk gibi. Tamamen hayatın gerçeklerinden, teknolojiden uzak, sadece et, süt ve kanla beslenen (ineklerin boyunlarına batırdıkları bir kamış vasıtasıyla hayvanı öldürmeden içiyorlarmış), ağaç dalları ve çamurdan yaptıkları barakalarda yaşayan bir topluluk. Erkekler hayvancılık yaparken, kadınlar incik boncuktan yaptıkları takıları turistlere satarak para kazanıyorlar. Köye adımımızı attığımız anda hepsi toplanıp bize hoşgeldin dansı yapmaya başladılar. Ne yalan söyleyeyim, ilk başlarda ortamdan ürkmedim değil. Eşimle ben yalnız, bir masai kabilesinin ortasında, bir şoför rehberiniz var onu da ne kadar tanırsınız, etrafınızda bağırıp zıplayan insanlar... Neticede alışık olduğumuz bir ortam değil:) Beraber dans edip evlerinin içini gördükten sonra çocukların okullarına giriyoruz. Okul dediğim de evlerinin biraz daha büyüğü. Öyle masumlar ki.. Çocuk dünyanın heryerinde aynı, ırkı yok, rengi yok, kabilesi yok... Anlatılmaz yaşanır cinsten bir tecrübenin ardından Serangeti'ye gitmek için yola çıkıyoruz. 











Serengeti'yi günlerce gezseniz doymazsınız, bizimse yalnızca bir günümüz var ne yazık ki... Öğlen yemeğimizi Serengeti girişindeki, farelerin bile piknik masaları altında cirit attığı kontrol noktasında yedik ki her şey o kadar doğal ki onlardan bile rahatsız olmuyorsunuz. Ayaklarımı topladım tabi yerden, o kadar da değil;) Parkın içinde yol almaya başladığınız anda teker teker karşınıza çıkıyor aslanlar, çitalar, maymunlar, leoparlar, filler.... Hayatınız boyunca yalnızca belgesellerden seyrettiğiniz bu sevimli(!) canlılar, bu defa elinizi uzattığınızda değebileceğiniz kadar yakınınızda.. Tabi nolur nolmaz biz yine de elimizi uzatmadık;) Ama bir uysal görünüyorlar ki, insanın jipten inip başlarını okşayası geliyor valla.

Serengeti'de güneşi yine muhteşem manzaralı, her yerinde hyrax dedikleri yaban farelerinin (kocaman ve bence epey sevimsiz bir tür fare:S) gezdiği otelimizde batırdık, Seronera Willdlife Lodge'da. Daha önceden söyleselerdi, sanırım hayatta kalamazdım ama herşey o kadar doğanın içinden ki farenin adını duymaya tahammül edemeyen ben  bile onlardan rahatsız olmadım diyebilirim. Rehberimiz, resepsiyonistler ve bilen herkes odalarımızda camları açık bırakmamamız konusunda sürekli uyarıyorlar. Sevimli maymun dostlarımız maalesef odada ne var ne yoksa özellikle çantalar olmak üzere toplayıp kaçıyorlarmış. Sonra ara ki bulasın tabi:) Afrika müzikleri eşliğinde açıkbüfe akşam yemeğinin ardından yattığımız yeri bilmiyoruz yorgunluktan;).





3. günümüzde yine açıkbüfe kahvaltının ardında lodge'un kapısında rehberimizle buluşup yeniden düşüyoruz yollara sevimli jipimizle. Saatlerce beklediğimiz yerler bile oldu ama şans işte bir aslanın bir zebraya saldırışını görmek kısmet olmadı. Ne yalan söyleyeyim yüreğim dayanır mıydı bilemiyorum ama bir belgesel çekilirdi oracıkta. Ha saldırdı ha koştu ha koşacak derken bizim tembel aslanlar kalkamadı yerlerinden. Başka bir yerde yeme anına şahit olduk ama. Öğlene kadar Serengeti'de dolaşıp, çeviriyoruz rotamızı Lake Manyara'ya.


Lake Manyara'ya vardığımızda akşam saatlerine yaklaştığımız için direkt geceyi geçireceğimiz Kirurumu Tented Camp'a gidiyor ve yerleşiyoruz. Safaride çadır kamp deneyimini de yaşamak istediğimiz için üçüncü gecemizde konaklamada çadır kampı tercih ettik. Ama buradaki çadırlar çadır değil, resmen çadır görünümlü saray yavrusu:) Gönül rahatlığıyla kalınabilecek cinsten. Benim gibi börtü böcek takıntısı olanlar için ilaç da veriyorlar zaten. Yatmadan bir iki saat önce iyice ilaçlamanızı tembih de ediyorlar üstelik. Unutmadan bir de... Her yerde gece çadırınıza filler gelirse nasıl davranmanız gerektiğini anlatan yazılar var. Biz denk gelmedik ama sanırım fil baskınları bayağı olası bir acil durum senaryosuymuş. Tahmin edilenin aksine çok saldırgan ve çok hızlı olabiliyorlarmış. Gecelediğiniz çadıra fillerin gelmesi de ilginç bir deneyim olabilirmiş esasında:)

Mışıl mışıl bir çadır uykusunun ardından temiz havada alınan tropik meyvelerden ibaret bir kahvaltı ve nihayet safariye devam... Lake Manyara'ya girdiğimizde çok farklı bir manzara karşılıyor bizi. Bu kez Ngorongoro ve Serengeti'nin aksine, yemyeşil bir doğa var karşımızda. Yüzlerce kuş türü var. Kimini yakından kimini ancak uzaktan görüp fotoğraflamaya çalışıyoruz. Sadece kuş türleri değil tabi, zebralar, zürafalar, maymunlar da var fotoğraflayabileceğiniz...

Akşama doğru, 3 günlük muhteşem bir safari turunun ardından rehberimiz bizi Klimanjaro Havaalanına bırakıyor. Veee ayrılma vakti... Bahşiş buralarda da önemli. Mesela bizim sempatik rehberimiz 50 dolar bahşişe suratını buruşturduğu için biz 100 dolar verdik. sanırım günlük 30-40 dolar vermek gerekiyormuş.

Klimanjaro'dan Zanzibar'a uçuyoruz. Ama binmeye korktuğumuz o pırpır uçakla;)

 










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder